4 Temmuz 2010 Pazar

Şok Diyetlere Aldanmayın

Sangu, zayıflamak isteyenlerin ”şok diyet” olarak nitelendirilen, kısa sürede fazla kilo vermeyi sağlayan diyetlere aldanmamalarını istedi.

Özel bir hastanede görev yapan Sangu, yaptığı yazılı açıklamada, şişmanlığın
birçok kişinin ortak derdi olduğunu, bu nedenle çok sayıda diyet önerisi
bulunduğunu, ancak bilimin bu diyetlerin küçük bir bölümünü doğru kabul ettiğini bildirdi.

Şişmanlığın bir estetik sorun olmaktan öte bir hastalık olarak kabul
edildiğini, artık kilolu olan kişilerin sağlığı için zayıflama çabasında olduğunu
anlatan Sangu, yapılan araştırmaların, kilo vermenin sayısız faydasını ortaya
koyduğunu vurguladı.

Sangu, bir kişinin kilo vermeye başladığı andan itibaren insülin direncinin
düştüğünü, dokuların insülini kullanmaya başladığını, kan şekerinin dolayısıyla
açlığın kontrol altına alındığı belirtti.

Kilo kaybının kolesterol ve yüksek tansiyonu düşürdüğünü, kalp-damar
hastalığı riskini azalttığını, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, hatta
depresyona yatkınlığın bile azaldığını ifade eden Sangu, ”Ancak tüm bu yararlar
kontrollü ve dengeli bir şekilde kilo verildiği zaman ortaya çıkıyor. Sağlıklı ve
kalıcı kilo vermek için haftada 0,5-1 kilogram kaybı yeterlidir. Vücut
ağırlığının yüzde 10-15′ini kaybetmek pek çok hastalık riskini azaltabilir”
dedi.

***************************************************************************

Burnunuzu yavaş silin

Burun silme, insanın büyürken vazgeçmesi gereken alışkan­lıklarından biridir. Çocukluğunuzda belki de ebeveyniniz burnunu­zu silmeniz için sizi desteklemiştir. Aslında burnunuzu yavaş silme­nizin bir sakıncası yoktur, yeter ki olanca gücünüzle sümkürmeyin.

Virginia Üniversitesi’nden bazı bilim adamları nezle olan in­sanlar sık sık sümkürdüklerinde nezlenin daha uzun sürdüğü­nü saptamışlardır. Öte yandan burunlarını kâğıt mendille si­lenlerin nezlelerinin sanıldığı kadar kötüleşmediği de ortaya çıkmıştır.

Apandisit genel bilgiler

Apandisit vücudumuzun neresindedir ?
Apandisit körbağırsağın solucana benzeyen uzantısıdır. 7.5 cm. ile 12,5 cm. kadar uzunlukta, kalın bağırsak başlangıcının altında, karnın sağ kısmındadır. Normal zamanlarda bir kurşun kalem kalınlığındadır.

Fonksiyonu nedir ?
İnsanlarda hiçbir fonksiyonu yoktur ve hayvanlardan insanlara kalmış bir organ olduğu tahmin edilir.

Apandisit hastalığı nedir ?
Apandisit, apandisitin etrafının iltihabıdır. Etrafına yayılan ilti­haplanma bütü jtı bünyeye bulaşır. Kötü iltihaplanma hallerinde apandisit iltihapla dolabilir. İltihaplanma, apandisit duvarının dı­şına yayıldığı zaman kangrenli olmaya yüz tutabilir ve apandisiti patlatabilir.

Apandisit neden ileri gelir ?
Apandisit bakterilerden ileri gelen iltihapları veya sertleşmiş bir cerahat parçasının apandisite kan akımını durdurmasından ve bu­radaki kan damarlarınım tıkanmasından ileri gelebilir.

Apandisit hastalığı ne kadar yaygındır ?
Antibiyotik çağından önce karın bölgesindeki ameliyatların en yaygın olanlarından biri apandisitti. Bugün apandisit halleri çok da­ha az görülmektedir. Apandisite genellikle 20, 30 ve 40 yaşlarında­ki kişilerde rastlanılır. Çocuklarda ve gençlerde de apandisit görüle­bilir. Üç yaşından daha ufak çocuklarda ise bu hastalığa pek nadi­ren rastlanılmaktadır.

Apandisit vakaları azalmakta mıdır ?
Evet. Açıklaması mümkün olmayan nedenlerden günümüzde, yir­mi otuz yıl öncesine göre apandisit vakalarına çok daha az rastlanmaktadır.

Apandisit meyve çekirdekleri veya çiklet gibi cisimlerin yutulmasın­dan ileri gelebilir mi ?
Hayır.

Apandisit bir aile hastalığı olabilir mi veya kalıtımla geçebilir mi ?
Hayır.

Hangi tür apandisitler vardır ?
a. Had apandisit. Bu tür apandisit genellikle karın krampları, baş dönmesi veya kusma, karının sağ alt kısmında hissedilen bir sancı ile kendisini gösterir. Bu belirtiler aniden ortaya çıkabilir veya birkaç saat içerisinde yavaş yavaş oluşabilir.
b. Tekrarlanan apandisit. Bu hafif apandisit belirtileri ile kendisi­ni gösterir, derhal ortadan kaybolur ve birkaç ay veya birkaç yıl sonra yeniden meydana gelebilir.

Kulak, burun vb. deldirme işlemini abartmayın

Kulak memesi deldirilmesi bedenin en az tehlikeli olan bölü­müdür. Kulağın diğer yerleri kıkırdak içerir ve kulak memesinden daha uzun sürede iyileşir.

“Bu ülkede yapılan beden deldirmelerinin yansı profesyonel değil amatör kişilerce yapılmaktadır,” diyor Pittsburg Üniversitesi Dişçilik Bölümü profesörlerinden Dennis Ranalli. “Çocuklar bunu kendi aralarında yapmaktadırlar.” Gerçekten de internetten yetmiş beş dolara deldirme işlemi için gerekli olan aletleri içeren bir “pier-cing kit”i almak olasıdır. Bu kitin içinde antiseptik yoktur.

“Şu anda bana gelen bir hastam topluiğneyle gözkapaklannı delmiş. Şimdi gözkapaklan iltihap ve enfeksiyon içinde,” diyor du­daklara yapılan piercing’i inceleyen Dr. Ranalli. Profesörün bizlere piercing’le ilgili anlatacağı birçok korku dolu öykülerden biri de Ludwig anjini (alt çene açısı civarında ağız zemininin flegmonu) ile bakterilerle ilgili endokard iltihabı (kalp dokularının enfeksiyo­nuydun Dr. Ranalli piercing aracılığıyla HTV mikrobunun bulaştı­ğını, dudak piercing’iyle kan basıncının yükseldiğini belirtiyor.

“Bu tür belirtileri yalnızca piercing yaptırdığınız bölgede his­sedip, “Ah, dilim acıyor,” gibilerinden şikâyetlerle sınırlı kalmaz,” diyerek şöyle devam ediyor Dr. Ranalli. “Bu tür şikâyetler çok cid­di, yaşamı tehdit edici boyutta olabilir. Bu tür şikâyetlerin tedavisi de sanıldığı kadar kolay değildir.” Dr. Ranalli korktukları için diş­çiye gitmeyen, ama en ilkel koşullarda piercing yaptıran çocuklann durumuna hayret ediyor. “Dişçiye gitmiyorlar ama dillerine koca­man bir delik açmaktan da korkmuyorlar. İşte bu çok garip,” diyor Dr. Ranalli.

Oregon Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırma bedenin her­hangi bir verine yaptırılan piercing’in enfeksiyona neden olma olasılığı kulak memesinin delinmesiyle oluşacak sorunlardan yüzde 50 daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Vitamin için doğru adres: zeytinyağı


Zeytinyağı içeriğinde birçok vitamini de ba­rındırıyor. Bu vitaminler sağlık kadar güzellik için de önemli.

E Vitamini: Zeytinyağı bol E vitamini içeriyor. Bu vitaminin ise pek çok yararı var: Hücre zarını stabilize ederek, erken yaşlanmaya engel oluyor. Serbest radikalleri nötralize ederek, hücrelerimi­ze zarar vermelerini engelliyor. Aynı şekilde, al­yuvarlarımızın yıkımını önlüyor. Beyin, karaci­ğer, ve kan damarları da E vitamini koruması al­tında. Kötü huylu (LDL) kolesterolün damar sert­liği yapmasını engelliyor. Böylece yüksek tansi­yon, kalp krizi, felç gibi hastalıklar önlenmiş oluyor. Kolesterol sinir hücrelerinin izolasyonu­nu sağlıyor.

Kolesterolün okside olması, beyin hücreleriyle ilgili Parkinson, Alzheimer gibi has­talıklara neden oluyor. Bunların önlenmesinde e vitamini büyük rol oynuyor. E vitamini bağışıklık ve savunma sistemini güçlendiriyor, böylece en­feksiyon hastalıklarından koruyor. Güçlü, sağ­lıklı ve güzel bir cilt için de E vitamini dolayısıy-lada zeytinyağı gerekli E vitamini azlığı kısırlık­ta da negatif bir rol oynuyor.

A Vitamini: Zeytinyağı A vitamini açısından da oldukça zengin bir yağ. Yağda erimiş olma­dıkça bağırsaklarda emilmeyen bu vitamin, zey­tinyağından alındağında vücut tarafından kolay­ca emiliyor. A vitamini eksikliğinde görme bo­zuklukları oluşuyor. Vücudumuzu dıştan örten derinin oluşumu ve sağlık kalması, için de bu vi­tamin gerekli. Aynı şekilde burun, ağız, yemek -borusu, mide, bağırsaklar ve vajina iç derisinin sağlıklı olması için yine bu vitamin gerekli. A vi­tamini kıkırdak dokusunun da vazgeçilmez des­tekleyicidir. Güzel bir cilt, sağlıklı salar ve kuv­vetli tırnaklar için A vitaminin ihtiyacımız var. A vitaminin ön maddesi olan Betakaroten en kuv­vetli antioksidan vitaminlerin başında geliyor.

D Vitamini: Zeytinyağı D vitamini açısından da zengin. Bu vitaminin en büyük vazifesi; kalsi­yum ve fosforun emilimini sağlayıp, kemik olu­şumunu ve büyüme çağından sonra da onların devamlı şekilde güçlü kalmasını sağlamak. Ge­lişme çağında bu vitamin yeterince alınmızsa, yumuşak kalan kemikler ki bilhassa bacaklar, vücut ağırlığından dolayı deforme oluyor. 0 ve X bacak şeklini alır ki, bu durum tıpta “raşitizim” olarak adlandırılıyor. D vitaminine yaşamımızın her safhasında ihtiyacımız var.

Daha az stres (daha iyi olmak, mutlu olmak)

Çok uygunsuz bir beslenmeniz ve çok fazla serbest radikal üretiminiz varsa (bunlar yaşlanmamızı hızlandırırlar) ikinci ola­rak kuşkusuz stres de vardır. Birçok şekilde karşımıza çıkabilir, ofisimizdeki meslektaşlarımızla hoşgörümüzü ortadan kaldırır, arzularımızı yok eder, şehirlerimizdeki gürültü gibi küçük şeyle­re durmadan sinirleniriz, (treni kaçırmak, bir sakızın üzerine basmak, bir fermuarı açarken sıkıştırmak…) kişilere sinirlenmek vs. Uzmanların görüşüne göre stres bir uyumdan ya da değişim­den önce her zaman başa gelen bir şeydir. Stres hem iyi hem de kötü olarak hayatımızda yer alır. Değişim boyunca stresli olmak pozitif olarak değerlendirilebilir (bir evlilik, taşınma) ya da kötü stres (boşanma, işten çıkarılma).
Günlük dilde, “stres” tanımı her zaman negatif bir anlam içe­rir, “stres” genellikle uyum kapasitesizliği olarak nitelendirilir. Bir nedene ya da başka bir şeye ulaşmadan, bir durumdan kaynakla­nan ve hayatımızı bozan bu durumdan kurtulmamız gerekir.
Çünkü stresin ötesinde önemli olan tepki gösterme biçimi-mizdir. Gerçekte çok fazla stres yaşarız ve bunlar son derece do­ğaldır, ama bazı insanlarda bu önemlidir, durumlarını yansıtır­lar, aşırılık davrnırlar, bazılarıysa bu sınavlardan geçerken zor­lansa da kimseyi suçlamazlar. Bu iki uç arasında diğerleri bizler ve sizler varsınız ve düşlerimizi az ya da çok ruh sağlığımızı, sağ­lığımızı, neşemizi aynı zamanda isteklerimizi etkileyen stres var.


***********************************************************************


Doğanın eczanesinden


Tansiyon


Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.

Karaciğer: Bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zen­gindir. Küçük bir porsiyonu, günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.



İdrar yollan

Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdi­ği mentol, midenin normal işlevini görmesine ne­den olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı sa­vaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma ris­kini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların ya­nı sıra mide yanmasına da birebirdir.

Ancak nane çayını aç karnına değil tok karnı­na için.

Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolestrolü düşürür, sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.

Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Günde 2 dilim yemek iyi gelir. Fazlası idrar yollarına zararlıdır.



Karın ağrısı

Papatya Çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.



KAYNAK : http://www.saglikbilgisi.gen.tr/doganin-eczanesinden.html

26 Haziran 2010 Cumartesi

Doktor, Çocuğum Cok Yaramaz!...

Hazırlayan: Doç. Dr. Sadi Akşit
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediyatri Anabilim Dalı

Çocuk eğitiminde cezanın yeri
İyi davranışların takdir edilmesi
Çocuğa değişik seçenekler sunmak
Yapılması istenen davranışı bir oyuna dönüştürmek
İleriye dönük plan yapmak
Olumlu davranışını takdir etmek
1. Doğal sonuçlar
2. Mantıklı sonuçlar
3. Çocuğun çok istediği bir şeyi kısıtlamak
4. Belli bir süre bir yerde bekleme cezası
Etkili bir eğitim için bazı öneriler
Çocuk eğitiminde tokatın yeri var mı?
Çocuğa hangi davranışlarının iyi, hangi davranışları yapmaması gerektiğini öğretmek ebeveynlerin görevidir. Bunların çocuğa öğretilmesi aslında sanıldığı kadar zor değildir, ancak biraz sabır gerektirir. Özellikle küçük çocukların öğrenmesi zaman aldığından, hatalı bir davranışı değiştirmek genellikle birkaç haftalık bir çalışmayı gerektirir. Bunun için acele edip hemen ümitsizliğe kapılmamalıdır.


Çocuklarda Uyku Sorunları

Hazırlayan: Doç. Dr. Selahattin Şenol


Çocuklarda uykuya dalma zorlukları
Gece terörü (night terror)
Sıkıntılı düşler
Uyurgezerlik

Uyku karmaşık, beyin işlevi ve psikoloji ile ilgili yaşamsal bir durumdur. Dış etkenlere açık, bireyin duygusal ve içgüdüsel yaşamıyla ilgili gelişimsel bir işlevdir. Şu üç dönemi içermektedir: Bunlar uykuya dalma, rüyasız uyku ve rüyalı uyku dönemleridir. Uykuya dalma döneminde yavaş yavaş çevre ve beden ile ilgili algılar azalarak kişi uyku dönemine geçmektedir. Rüyasız uyku dönemi bedenin temel yapı taşları olan proteinlerin yeniden oluşturulduğu ve kişinin fiziksel yorgunluğunu atarak dinlenmeyi sağlayan dönemdir. Ayrıca bu dönemde büyüme hormonu salgılanır. Rüyalı uyku dönemi, uyuyan kişide göz kapaklarında ve gözlerinde hareketlerin başlaması ile fark edilir. Rüyalar başlar, bu dönemde görülen rüya ile uyumlu olarak beden hareketlerinin ortaya çıkmaması için kasların gerginliği kaybolmuştur. Eğer böyle bir düzenleme olmasaydı gördüğümüz rüya ile hareket edecek, hatta yataktan kalkıp dolaşacaktık. Bu özellik yenidoğan bebeklerde tam oluşmadığından el ve ayaklarda ya da yüzde, bazen gövde de küçük hareketler olabilmektedir. Bu dönem doğumda yaklaşık uykunun yarısını oluşturmakta, bir yaşından sonra ise erişkindeki gibi yaklaşık uykunun beşte birine düşmektedir. Uykunun rüya döneminde bir çok ruhsal olay gerçekleşmektedir. Bu dönemde gerilimler boşalmakta ya da serbestleşmekte, hatırlanan her şey ve gündüz yaşananlar birbirine bağlanarak, programlanmaktadır. Gündüz uyanık iken algılanan duyumlar rüya aracılığıyla yapılanırlar. Yenidoğanlarda ve bebeklerde rüyalar, uykuya daldıktan 30-45 dakika sonra, büyük çocuklarda ise 120 dakika sonra ortaya çıkmaktadır.

Çocuklarda Sık Görülen Hastalıklar

Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Ömür
VKV Amerikan Hastanesi Klinik Şefi

Nezle
Orta Kulak İltihabı
Sinüzit
Anjin
Farenjit
Bronşit



Nezle
Burun havanın vücuda giriş kapısıdır, burada hava ısıtılır, tozlarından arındırılır ve nemlendirilerek akciğer için uygun hale getirilir. Havanın burun içinden rahat geçebilmesi için üç koşul vardır. Birinci olarak, burun yapısının düzgün olup burun etlerinin normal büyüklükte olması gerekir. İkinci olarak, burun mukozasının sağlıklı olması, üçüncüsü ise, burun salgılarının akışkan olması gereklidir.
Burun mukozasından rinovirüs ailesinden bir virüs girdiği zaman nezle oluruz. Burun tıkanır, akar, hafif ateş ve halsizlik hissedilir. Nezle iyi tedavi edilmediği durumlarda orta kulak iltihabına, sinüzite veya bronşite yol açabilir. Burun açıcı ilaçlar şurup veya damla olarak 2-3 gün kullanılmalıdır. Ayrıca ateş düşürücü, ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.


Tatil ve Ruh Sağlığı

Hazırlayan: Doç. Dr. Selahattin Şenol
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü

Yaz tatili ile birlikte hekimler çocuk ve ergenlerin sağlığı konusunda birçok uyarıda bulunmaktadırlar. Ozon tabakasında meydana gelen olumsuz değişikliklerle birlikte güneşin zararlı etkileri; şapka kullanma, güneş gözlüğü seçilmesi ve en uygun güneş yağının özellikleri gibi. Bunun dışında tatil bölgelerinde olabilecek haşere ve zehirli hayvan sokmalarına ya da sıvı ve gıda alımına ilişkin öneriler, allerjiler, su sporlarına ilişkin kaza ya da diğer tehlikeler gibi.

Yenidoğan Bebeğin Bakımı

Hazırlayan: Dr. Canan Türkyılmaz
Gazi Üniv. Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

1. Yeni doğanın doğar doğmaz emmeye başlaması öneriliyor. İlk 24-48 saatte anne sütünün çok az ve yetersiz olması halinde, bebekte hipoglisemi ve başka sorunlar olur mu? Olursa bunu önlemek için ne yapmalıdır?
Miadında yeni doğanların, annenin sütü ilk 48-72 saatte yetersiz bile olsa vücut depoları yeterli olduğundan şekerli su, mama gibi bir desteğe gereksinimleri yoktur. Ama prematüre, intrauterin gelişme geriliği olan bebekler hipoglisemi ve diğer sorunlara daha eğilimlidirler. Böyle bebeklerin kan şekeri izlemi yapılmalı; yapılamıyorsa anne sütü miktarı artana kadar birkaç gün aralıklı ağızdan % 10 dekstroz ya da uygun formül mamalar verilmelidir.

2. Yeni doğanın göbek bakımı nasıl yapılmalıdır?
Yenidoğanın göbek bakımı için alkol, betadine, battikon gibi solüsyonlar kullanılabilir. Hiçbir şey sürülmemesini önerenler de vardır.

Bebek Besleme Teknikleri

Hazırlayan: Dyt. Nurten Budak

Anne Sütü ile Beslenme Tekniği

Bebeğe doğar doğmaz verilecek ilk gıda anne sütü olmalıdır. Bebek bu şekilde ilk aşısını almış olur. Çünkü anne sütü içinde mikroplara karşı koruyucu maddeler vardır ve bebeğin tüm bağırsaklarını kaplayarak bazı hastalıklara karşı korunmasını sağlar.

Bebek doğumdan sonra ağladıkça emzirilmelidir. Emzirme aralarının üç saati geçmemesine dikkat edilmelidir.

HIV/AIDS ve Korunma

HIV/AIDS ve Korunma

Hazırlayanlar:
Prof. Dr. Serhat Ünal,Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Müdürü
Dr. Aygen Tümer, Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Koordinatörü

Dünyada HIV/AIDS
Türkiye’de HIV/AIDS
HIV/AIDS'in Bulaş Yolları ve Korunma
Cinsel yolla bulaşma
Kan ve kan ürünleri ile bulaşma
Anneden bebeğe bulaşma
Sağlık personeline bulaşma

2000'li yıllara girerken dakikada 11 yeni olgunun aramıza katıldığı çağımızın salgını olarak kabul edilen hastalık, AIDS. İlk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Haiti'den gelen göçmenlerde ender rastlanan Pneumocystis carinii pnömonisi (PCP) ve Kaposi sarkomu (KS) olgularının saptanması ile AIDS, "Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu" tanımlanmıştır. PCP ve KS olguları o tarihe kadar tek tek olarak görülmekte ve herhangi bir sorun olmamakta idi. Aynı tarihlerde Amerika Birleşik Devletleri'nde sağlık merkezi klinisyenleri ve epidemiyologlar özellikle genç homoseksüel erkeklerde, birlikte görülen hastalık tablolarını fark etmişler ve bu olguları Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezine (Center for Disease Control and Prevention-CDC) bildirmişlerdir. 1981 yılının Haziran ayında sürveyans çalışmaları başlamış ve Şubat 1983 tarihine dek 1000 HIV/AIDS olgusu bildirilmiştir.

Özel Arama