2 Mayıs 2008 Cuma

Şekerimin düşük çıkması sağlığımı olumsuz etkiler mi?


Şekerim düşük çıktı. Buna sevinmeli miyim? Doktorum bir açıklama yapmadı. Düşük şeker de, düşük tansiyon gibi yararlı mıdır?

Kan şekerinin aşırı derecede düştüğü hipoglisemi; bazen egzersiz sonrasında, bazen sabaha karşı, bazen de yemeklerden sonra görülür. Yüksek şeker sorunu yaşayanlarda oluşabileceği gibi, ileride oluşacak bir diyabet problemine de işaret edebilir. Kullandığınız ilaçlar, aşırı alkol tüketimi, karaciğer, böbrek sorunları ile bazı hormonal hastalıklar şekerinizi düşürebilir. Burada dikkat edilmesi gereken; orta ve ileri yaşlarda düşük şekerin yüksek şeker kadar tehlikeli olabileceğidir.

KEYFİNİZ KAÇAR
Kan şekeri ne kadar düşmüşse, yaşanan sıkıntılar da o kadar fazla olur. Hafif ile orta dereceli bir kan şekeri düşmesinde; kendinizi bir anda halsiz, yorgun ve sinirli hissedersiniz. Dikkatinizi toplayamazsınız. Uykunuz gelir, bir anda acıkırsınız. Başınız ağrır, keyifsizleşirsiniz. Hatta kendinizi depresif ve umutsuz hissedersiniz.

HAFIZA KAYBI YARATIR
Şeker düşmesi daha şiddetliyse, sorunlar da daha ciddi boyutlara ulaşır. İleri yaştaysanız bellek ve bilinç kayıpları, hatta inme bile yaşayabilirsiniz. Kan şekerinizde süregelen bir düşme varsa, bunun altında yatan nedeni araştırmak için doktorunuza görünün. İnsülin kullanan bir şeker hastasıysanız; özellikle dikkatli olun. Beslenmenizi, öğün sayı ve miktarlarını düzenlemeniz, egzersiz seviyelerinizi ayarlamanız, ilaçlarınızı kontrol etmeniz gerekecektir. Yüksek şeker uzun dönemde yan etkiler yaratır. Düşük şeker ise daha ani sorunlara yol açar.

Çocuğunuza model değil örnek olun

Çocukluk döneminde özellikle 3-4 yaşlarında çocukların kötü söz söylemeleri ve hatta küfür etmeleri sık rastlanan bir davranıştır.


Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Bölümü’nden Psikolog Şeyda Özdalga, böyle bir durumun alışkanlık haline gelmesini engellemek için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
Bilişsel, duygusal ve sosyal gelişim olarak 3-4 yaşı kapsayan iki yıllık yelpazedeki farklılıklarla birlikte bu yaş çocukları büyük ölçüde ben merkezcidir. Genelde neşeli olduğu yaşlardan daha bağımsız, inatçı ve kendi isteği ile hareket etme değişimi gözlenir. Aile içinde geçerli olan kuralları, yavaş yavaş paylaşmayı, isteklerinin yerine getirilmesi için sabırlı olmayı öğrenmeye de başlar. Yaşıtlarını veya yetişkinleri taklit eder.
Çevresi ile sözlü iletişim kurabilmesi, yaşıtlarıyla kısa süreli de olsa oynayabilecek şekildeki birlikteliği onun sosyalleşme yolundaki ilk gerçek deneyimleridir.

Gördüğü her şeyi taklit eder

Genellikle talepler nedeniyle çocuklar arasında çatışmalar çıkar. Bu çatışmalarda arkadaşlarına kabadayılık taslar. Dili kullanması, çevresi tarafından sunulan dil ortamı ile ilişkili olarak gelişir. Kullanılan dilin kalitesi, çocukla konuşma sıklığı, emir cümleleri değil, sıfatlar, zamirler gibi tanımlayıcı sözcüklerin kullanılması dil gelişimi için önemlidir.

Yetişkinlerden duyduğu, gördüğü iyi-kötü her şeyi taklit eder. Yakın geçmişteki olayları, deneyimleri, olup bitenler arasında ilişki kurarak anlatır. Özellikle sevdiği insanlara karşı çelişkili duygular içindedir. Bu nedenle zaman zaman kızgın ve saldırgan olabilir.

Toplum içinde bazen olumlu bazen olumsuz davranır. Bu yaşlardaki çocuklar, yetişkinin isteklerini mantıklı olarak açıklamasını ister, kendi davranışlarını, yetişkinleri çekinmeden eleştirir, zaman zaman küfür sayılabilecek kelimeleri kullandığı, yetişkine karşı çıktığı gözlenebilir.

Kızarak tepki vermeyin

Öfke ve düşmanlık dolu sözlerle model olmayıp, örnek olun.
Çevreden kötü söz duymasını engelleyin.
Söylenen sözün anlamını ona açıklayın.
Bu kelimeleri duymaktan dolayı rahatsız olduğunuzu dile getirin.
Duygularını başka türlü ifade etmesini sağlayın.
Dikkat çekmek amacını taşıyorsa görmezden gelin.
Şaşkınlıkla, kızarak ya da gülerek tepki vermeyin.
Başka aktivitelere yönlendirin.
Zaman ayırarak, onunla olumlu ilişki kurun.

Neden kötü söz söylerler?

Çocuklar çevrelerine söyledikleri kötü sözleri, kızmak, engellenmek, öfkeyi ifade etmenin yanı sıra tepkileri takip ederek dikkat çekme, yetişkin sayılma, yetişkinleri taklit etme, kendini özgür hissetme ve tepki gösterme aracı olarak da kullanır.

Nereden öğrenir?

Ailesi tarafından sunulan dil ortamı model olmaktadır. Ayrıca kötü kelimeler kullanan çocuğun aile tarafından desteklenmesi, şirinlik olarak görülüp kabul edilmesi de bunun devamını sağlar. Oyun çevresinden, arkadaşlarından, TV’den, şarkı sözlerinden de öğrenebilir.

Çileğe dikkat!


Çileğin, bünyesinde barındırdığı mineraller nedeniyle böbrek rahatsızlığı olanlarda, taş ve kum riski oluşturduğu bildirildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurgül Türemiş, özellikle Akdeniz Bölgesinin sahil kesimlerinde hasadın başlaması ile çilek tüketiminin arttığını söyledi. Son yıllarda üreticilerin çileğe yoğun ilgi gösterdiğini belirten Türemiş, ''önceki yıllarda 150-160 bin ton civarında olan rekoltenin bu yıl önemli miktarda artmasını bekliyoruz'' dedi.

Çileğin içerdiği mineraller nedeniyle çok sayıda hastalığa iyi geldiğinin altını çizen Türemiş, özellikle C vitamini zenginliği nedeniyle mevsimsel geçiş dönemi olan bugünlerde, soğuk algınlıklarına karşı bol bol tüketilebileceğini söyledi. Türemiş, antioksidan ve bitki özleri yüksek olan çileğin, kanser hücrelerine karşı kalkan görevi üstlendiğini belirterek, ''çilek, kanser hücrelerine karşı bünyesindeki ellagic asitle vücudu korur'' dedi. Çileğin, manganez, potasyum, roflavin ile B5 ve B6 vitaminleri açısından da zengin olduğunu ifade eden Türemiş, bu özelliklerinden faydalanabilmek için ise taze tüketimin önemine değindi.

Reçel, marmelat gibi tüketimlerde çoğu vitamininin kaybolduğuna dikkati çeken Türemiş, ''Tazeliğinin yanı sıra, koyu kırmızı, bol çekirdekli ve özellikle de organik çilekleri tercih edin'' dedi.

Böbrek hastaları da dikkat etmeli!

Her meyvede olduğu gibi çileğin de fazla tüketiminde, vücudu rahatsız edeceğini belirten Türemiş, böbreklerinde taş ve kum oluşma riski bulunanların ise daha dikkatli olması gerektiğini bildirdi. Çileğin yapı olarak bünyesinde çok sayıda mineral bulunduğunu anımsatan Türemiş, bu minerallerin ise böbrek rahatsızlıkları bulunan kişilerde, taş ve kum oluşturabileceğini söyledi. Tüketim sonrası kana karışan minerallerin, böbrek hastalarında çökme yapacağına dikkati çeken Türemiş, ''aşırı tüketilen çilek, besin elementleri kana karıştığı zaman böbreklerde çökme yapabiliyor. Böbreklerinde taş ve kum riski olanlar aşırı çilek yememeli'' dedi.

Bir damla tükürükle hastalık teşhisi


Doktorlar bir damla tükürük örneğindeki molekülleri kullanarak hastalıklara tanı koyabilecek ve onları izleyebilecek.

Bilim ve Teknik Dergisi’nin Nisan sayısında yer alan çalışmaya göre tıpkı kanda olduğu gibi tükürükte de genler tarafından kodlanan birçok protein ve RNA molekülleri bulunduğu, bu sayede de doktorların bir damla tükürük örneğindeki molekülleri kullanarak hastalıklara tanı koyabileceği ve onları izleyebileceği saptandı.

TÜKÜRÜKTEKİ GİZLİ İŞARETLER HASTALIKLARI GÖSTERECEK

Kaliforniya Üniversitesi’nden Profesör David T Wong ve ekibinin ele aldığı araştırmada, tıpkı kanda olduğu gibi tükürükte de genler tarafından kodlanan birçok protein ve RNA molekülleri bulunduğu ve bilim adamlarının hangi hastalık durumunda bir damla tükürükten hastalıkların tanısını koyabileceği üzerinde duruluyor. Hem Wong’un ekibi hem de diğer başka araştırmacılar oral kanser dışında Sjögren Sendromu, meme kanseri, Tip 2 Diyabet ve pankreas kanseri gibi birçok hastalığın da tükürükten yapılacak testlerle öngörülebileceğini saptadılar. Yine Wong ve ekibinin geliştirdiği mikro ve nano elektirik- mekanik-sistem adı verilen biyosensör yardımıyla birkaç yıl içinde hiçbir ekstra alet kullanmaksızın sadece bir damla tükürüğü alıp tanıya gidilmesinin mümkün olacağı belirtiliyor.

BUGÜNE DEĞİN 300’ÜN ÜSTÜNDE HASTADA TANI DOĞRULANDI

Wong ve ekibinin ağız kanserine ilişkin çalışmalarına da yer verildiği Bilim ve Teknik Dergisi’ndeki makalede, oral kanserin erken dönemindeki hastalarla normal kontrollerin tükürüklerinde bulunan biyolojik işaretler karşılaştırılıyor. Ekip bu işlem sırasında binlerce RNA’yı aynı anda test etmeye olanak veren mikroarray tekniğini kullanarak oral kanser olan hastaların yüzde 91’inde ortak olan dört biyolojik işareti tespit ediyorlar. Wong ve ekibi bu işaretleri kullanarak bu güne değin 300’ün üstünde oral kanser hastasında tanıyı doğruladılar.

Öldüren virüs hızla yayılıyor


Çin'de yayılan virüs dünyayı korkuttu. Çoğu çocuk, 3 bin kişiye bulaşan virüs 21 çocuğu öldürdü.

Çin’in doğusundaki Anhui eyaletinde Mart ayından bu yana bağırsak virüsünden ölen çocukların sayısının 21’e çıktığı bildirildi.

"EV 71" virüsünün yol açtığı sonuçlarla ilgili ilk resmi açıklama geçen Pazar günü yapılmış ve virüsten eyaletin merkezi Fuyang’da 789 kişinin etkilendiği duyurulmuştu. Ancak resmi Şinhua haber ajansı, düne kadar virüsün bulaştığı kişi sayısının 2 bin 946’ya çıktığını bildirdi.

879 çocuk hastanede tedavi altına alındı

Yetkililer, virüsten etkilenenlerin tamamına yakınının 2-6 yaş arasındaki çocuklar olduğunu açıkladı. Ajansın haberinde, 879 çocuğun halen hastanede tedavi gördüğü ve bunlardan dokuzunun durumunun ciddi olduğu belirtildi.

Salgının kamuoyuna geç duyurulduğuna ilişkin eleştiriler üzerine, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, gecikmenin, uzmanların hastalığın içeriği ve kaynağı konusunda araştırma yapmasından kaynaklandığı ifade edildi.

Dünya Sağlık Örgütü incelemelere başladı

Sağlık yetkilileri, virüsün yayılmasına karşı en basit önlemin, temizliğe dikkat etmek olduğunu kaydetti.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamada da virüsün etkileriyle ilgili çalışmaların, menenjit ve kalp hastalıklarına yol açması olasılığı üzerinde yoğunlaştığı bildirildi.

Bu hastalık bebekleri seviyor!


Yetişkinlerde de görülebilen ancak çocuklarda ciddi seyreden RSV enfeksiyonu, Ekim ve Nisan ayları arasında bebekleri tehdit ediyor.


Çocuklarda ve yetişkinlerde solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bir virüs olan RSV (Respiratuar Sinsiyal Virüs), bebeklik ve çocukluk döneminde alt solunum yolları enfeksiyonunun en sık görülen sebebi. Bir yaşına kadar çocukların yüzde 50'sinin, iki yaşına kadarsa hemen hemen tümünün tanıştığı bu virüs, bebeklerde ve çocuklarda, burun tıkanıklığı, nezle, boğaz ağrısı ve ateş gibi soğuk algınlığı belirtileri ile ortaya çıkıyor. Bazen de orta kulak iltihabı ile devam eden, üstü solum yolları enfeksiyonu olarak kendini gösteriyor.


--------------------------------------------------------------------------------
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre dünyada her yıl yaklaşık 400 bin bebek bu virüs nedeniyle yaşamını yitiriyor.
İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep İnce, mevsimsel bir virüs olan RSV hakkında sorularımızı yanıtladı.
RSV nedir?

Ekim-kasım gibi başlayıp mart-nisan ayına kadar devam eden bir enfeksiyon. Hafif ateş, burun akıntısı ve öksürük gibi belirtilerle kendini gösteriyor.

RSV'nin görülme sıklığı nedir?

İlk bir yaşta çocukların çok büyük bir kısmını neredeyse üçte ikisini etkiler. İki yaşına kadarsa neredeyse tüm çocuklar geçirmiş oluyor bu grip benzeri enfeksiyonu.

Hangi önlemlerle RSV'nin önüne geçilebilir?

Genel önlemler, özellikle çok basit gibi görünen el yıkama çok önemli. Çünkü biz erişkinler bu virüsü çocuklara taşıyoruz. Virüs yüzeylerde de uzun süre kalabildiği için bebekle uğraşan herkes ellerini iyi yıkamalıdır. Hele ki erken doğmuş riskli bir bebekse çok daha dikkat etmek gerekir.

İkincisi bebekleri kalabalık ortamlardan uzak tutmak lazım. Enfeksiyonu olan kişiyle bebeği temas ettirmemek, nezle, girip olan kişinin çocuğu öpmemesini sağlamak hatta eve bile ziyareti kısıtlamak, evde başka kardeş varsa mümkünse onunla temasını azaltmaya çalışmak ve evde sigara içmemek alınması gereken önlemlerdir.

Kimler risk altında?

RSV'yi herkes geçirebilir ama asıl risk grupları açısından önemli. Bazı çocuklarda çok daha ciddi seyredebiliyor. Yenidoğan açısından da bu özellikle erken doğan bebekler, prematüreler, kronik akciğer hastalğıı olanlar ve doğuştan kalp hastalığı olan bebekler özellikle risk altında.

Hastalık nasıl seyrediyor?

Sağlıklı çocuklarda ve yetişkinlerde bu hastalık bildiğiniz nezle ya da üst solunum yolu enfeksiyonu gibi seyrediyor. Burun akıyor, öksürük oluyor vs. Fakat diğer riskli gruplarda alt solunum yolunu ilgilendiren bronşit, zatürree gibi hastalıklara dönüşebiliyor ve komplikasyonlara yol açabiliyor.
Yüksek risk gruplarında hastaneye yatıracak kadar, çok ciddi sağlık sorunlarına, yoğun bakım tedavisine kadar gidebilen bir tabloya yol açabilir.

Bunlara dikkat edin

Virüs, kullanılmış mendillerde saatlerce yaşayabildiğinden kullanılmış mendilleri atın. Bebeğinizi kalabalık yerlere götürmeyin (toplu taşıma araçları, eğlence merkezleri, kreş, okul vb). Solunum yolları enfeksiyonu şüphesi veya ateşi olan kişilerin veya çocukların bebeğe temasını engelleyin. Bebeğin oyuncaklarını ve kullandığı malzemeleri sık sık yıkayın.

Kaynak : Saglikmerkezi.com

Kulak enfeksiyonu deyip geçmeyin


Çocukların okulda en sık karşılaştığı hastalıkların başında gelen kulak burun boğaz rahatsızlıkları, işitme kaybına kadar giden sorunlara yol açabilir



Kreş, anaokulu ve ilköğretim çağı çocuklarında en sık görülen hastalıklar, genellikle kulak, burun, boğaz yollarıyla bağlantılı oluyor. Üst solunum yolları enfeksiyonlarının kolayca bulaşması ve sık sık tekrarlamaları okul döneminde başlayan ve bazen erişkin hayatta da yıllarca sürebilecek kulak burun boğaz (KBB) hastalıklarına yol açabiliyor.
--------------------------------------------------------------------------------

Çocuklarda, KBB hastalıklarıyla ilgili dikkat edilmesi gerekenler hakkında Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Erhun Şerbetçi, sorularımızı yanıtladı. Okul dönemindeki çocuklarda görülen rahatsızlıklar nelerdir?

Ailelerin eğitim döneminde her yıl yaşadıkları sıkıntılı, hatta çoğu kez bezdirici üst solunum yolları enfeksiyonları, sadece çok bilinen bademcik ve geniz eti iltihaplanmalarına yol açmaz. Enfeksiyonlar, çocuk sinüzitleri, orta kulak iltihapları ve orta kulakta sıvı toplanması gibi hastalıklara da neden olabilir. Böylelikle işitme kayıpları, konuşma ve öğrenme sorunları, yüz kemikleri ve dişlerde gelişme sorunları gibi istenilmeyen fakat önlenilebilir sonuçlarla da karşılaşılabiliniyor.

Bu kadar sık hastalanmalarının nedeni nedir?

Çocukların henüz bağışıklık sistemlerinin çeşitli mikrobik etkenlere karşı hazırlıklı olmaması, kalabalık sınıflar, çocukların çok yakın temasta olmaları, hastalıkları birbirlerine kolayca geçirmelerine zemin hazırlıyor.

Hastalıklarının önlenebilmesi için neler yapılabilir?

Özellikle anaokulu ve ilkokul sınıflarındaki öğrenci sayısının
düşük tutulması, üst solunum yolu enfeksiyonu olan çocukların okula gönderilmeyerek istirahate alınması, okulda hastalanan çocukların evlerine gönderilmesi önlemlerin başında geliyor. Çok sık enfeksiyon geçirmeye eğilimli olan çocuklara grip aşısı yapılması, 3 - 4 yaşlarındaki ev çocuklarının okula başlamış 5 - 7 yaş grubu ile birlikte oynamamalarının sağlanması gibi temas oranının azaltılmasına da dikkat edilmelidir.

Okul çağı KBB hastalıkları kalıcı sorunlara da dönüşebiliyor mu?

Çok sık üst solunum yolu enfeksiyonuna yakalanan çocuklar, senede 5 - 6 kez bademcik iltihabı geçirilmesi, her gece horlama, yoğun ve uzun süreli burun tıkanıklıkları, işitme kaybı şüphesi, öğrenme güçlüğü ve kişilik değişimleri, inatçı geniz akıntıları, inatçı hapşırık ve öksürük nöbetleri, dişlerin bozuk çıkması gibi belirtiler mutlaka araştırılmalıdır. Çok sık tekrarlayan ya da uzun sürmüş üst solunum yolu enfeksiyonları çok inatçı hale dönüşebilen çocuk sinüzitlerine zemin hazırlayabilmektedir.

Nezle ve gribin yol açtığı başka hastalıklar var mı?

Nezle, grip, alerji veya üst solunum yolu enfeksiyonları esnasında geniz ile orta kulak arasındaki östaki borumuz tıkanır ve kulak zarı arkasında bakteri ve virüsleri içerebilen sıvı birikimine yol açar. Yani orta kulak iltihabı olur. İltihabın birikmesi basınç artışına ve bu da kulak ağrısına neden olur. Kulak zarı bu durumda uygun şekilde titreşemeyeceği için hastanın işitmesi azalır. Bazen kulak zarı delinir ve iltihap kulaktan dışarıya akar. Ama daha sık olarak, iltihap veya yoğun birikinti, östaki borusunun çalışmaması nedeniyle orta kulakta kalır.

Orta kulak iltihabının belirtileri nelerdir?

Bebek ve küçük çocuklarda kulağını çekme veya kaşımayla birlikte, işitme problemi, ağlama, huzursuzluk, ateş, kusma ve kulak akıntısı belirtileri vardır. Büyük çocuklar, ergenler ve erişkinlerde ise kulak ağrısı, kulakta dolgunluk ve basınç hissi, işitme problemi, baş dönmesi, denge kaybı, bulantı, kusma, kulak akıntısı ve ateş orta kulak iltihabının göstergelerindendir. Erken ve etkin tedavi uygulanmadığı durumlarda, kulak enfeksiyonu kronikleşebilir ve kalıcı işitme kayıplarına neden olabilir.

Orta kulak iltihabının tedavisi nedir?

Çoğu zaman, uygun tedavi sonrası orta kulak iltihabı tamamen iyileşir. Bazı durumlarda ise hekim tarafından ileri tedavi önerilebilir. 'Miringotomi' adı verilen bir müdahale ile kulak zarına küçük bir delik açılması ve iltihabın boşaltılması ve ağrının azaltılması amaçlanır. Açılan delik birkaç günde iz veya hasar bırakmadan iyileşir. Sıvı birikimini önlemek, orta kulağın havalanmasını sağlamak ve işitmenin düzelmesi için kulak zarına 'havalandırma tüpü' veya 'kulak tüpü' takılması gerekebilir.

Nezle ve gripten korunmanın yolları

Ellerin yıkanması mikropların uzaklaştırılmasını sağlar. Çocuklara, hasta olan kişiyle temas ettiklerinde el yıkamaları öğütlenmeli.

Fincan veya bardaklar paylaşılmamalı. Okul ve iş yerlerinde tek kullanımlık kâğıt bardak kullanmalı.

Kâğıt mendil kullanın, kirlenmiş mendili hemen atın. Masaya, koltuğa, sandalyeye bırakmayın.

Nezle olan biriyle temas ettiyseniz, asla gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza elinizi sürmeyin.

Mutfak veya diğer yerlerde, özellikle nezle olunduğunda pamuklu havlu yerine kâğıt havlu tercih edin.

Başka yöne, mendille hapşırın. Ağzınızı ellerinizle kapadıysanız, sonrasında mutlaka elinizi yıkayın.

Bulunduğunuz yeri havalandırın.

Oyuncakları sabunla yıkayın.

Mikroplar üç saate kadar, kapı kolu, tırabzan, telefon, uzaktan kumanda gibi yüzeylerde yaşayabilir. Bunlar dezenfektanlarla silinmeli.

Kaynak: saglikmerkezi.com

Kanserin ilacı tütün!

ABD'li bilim adamları rahim ağzı kanserine karşı geliştirdikleri bir ilaçta tütün kullanıyorlar.


ABD'li bilim adamları rahim ağzı kanserine karşı geliştirdikleri bir ilaçta tütün kullanıyor. Rahim ağzı kanserine, büyük oranda insandan insana bulaşan papilloma virüsü neden oluyor. Dr. Bennett Jenson, Shin-je Ghim ve Partha Basu isimli bilim adamları araştırmaya bu virüsteki L-2 proteinini tanımlayarak başladı. Ardından bu proteine benzeyen sentetik bir gen yaratıp bir tütün virüsüne naklettiler. Bu virüs sayesinde, rahim ağzı kanserine karşı aşı 3 dolara ucuz bir şekilde tütün yapraklarından elde edilmiş oldu.


Kaynak : saglikmerkezi.com

1 Mayıs 2008 Perşembe

Sıcaklarda gıda zehirlenmesi artıyor


Gıda zehirlenmelerinin, çoğunlukla hafif seyirli ve kendini sınırlayan hastalıklar olmakla beraber, bazı durumlarda daha ağır seyirli, hatta ölümcül olabileceği bildirildi. Bu nedenle özellikle temizliğe özen gösterilmesi, oda ısısında 4-6 saat kalan yemeklerin kesinlikle tüketilmemesi gerektiği dile getirildi.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, Online Sağlık'a yaptığı açıklamada, gıda zehirlenmelerinin genellikle ishal, kusma ve bazen de yüksek ateş ile ortaya çıkan hastalıklar olduğunu kaydetti.

Besinlerin üreticiden tüketiciye ulaştırılması sırasında soğuk zincirin kırılması halinde, mikropların hızla üremeye başladıklarını belirten Dr. Akbaş, mikropların sayısı arttıkça, hastalık yapma riskinin de büyüdüğünü ifade etti.

Akbaş, "Ayrıca yazın insanların denize ve havuza girmesi, ağız yoluyla bu suları yutmalarına ve gastro enteritlerin artmasına neden oluyor. Çok önemli bir başka neden de sineklerin yaz aylarında ortaya çıkmasıdır" dedi.

Dr. Murat Akbaş, gıda zehirlenmelerinin, mikroorganizmaların üreme ve toksin yapma olanağı bulduğu gıdaların, çiğ veya hatalı hazırlanmış şekillerde yenmesi sonucu ortaya çıktığını söyledi.

Yiyecekler sadece bir kez ısıtılmalı

Gıdaların, mikroorganizmaların üreyip çoğalmaları ve toksin yapmaları için uygun ortamlar olduğuna dikkat çeken Akbaş, "Bu nedenle, son 72 saat içinde aynı gıdayı tüketmiş insanlarda, sindirim ve merkezi sinir sistemi rahatsızlıklarıyla ortaya çıkan hastalıkta, ilk olarak gıda zehirlenmesi akla gelmelidir" diye konuştu.

Gıda zehirlenmelerinden küçük çocuklar ve yaşlılar daha çok etkileneceğine işaret eden Dr. Murat Akbaş, "Gıda zehirlenmeleri, çoğunlukla hafif seyirli ve kendini sınırlayan hastalıklar olmakla beraber, bazı durumlarda daha ağır seyirli, hatta ölümcül seyredebilir" açıklamasında bulundu.

Yemek hazırlığına girişilmeden önce ellerin sabunla yıkanmasının son derece önemli olduğunu kaydeden Akbaş, şöyle konuştu:

"Çiğ ve pişmiş yiyecekler buzdolabında ayrı bölmelere koyulmalıdır. Pişirilmiş gıdaların çiğ gıdalarla çok az bile olsa temas etmesi halinde, mikroorganizmalar bulaşabilir. Oda ısısında 4-6 saat kalan yemekler, kesinlikle tüketilmemelidir. Yiyecekler sadece bir kez ısıtılmalı, ikinci kez ısıtma işlemi yapılmamalıdır. Gıdalar, özelikle tavuk eti satın alırken, ürünün üretim ve son kullanma tarihine dikkat edilmelidir."

Akbaş, gıda zehirlenmesi geçirdiği anlaşılan kişinin zaman geçirilmeden bir sağlık kuruluşuna götürülmesi ve tedaviye hekim kontrolünde başlanması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Kaynak : İHA

Sigarayı bıraktıran aşının denenmesine başlandı


İsveçli bilim insanları, dünyanın en ölümcül alışkanlığı sigarayı bıraktırmaya yardım etmesi için tasarlanan yeni bir aşının denemesine başladılar.

Aşıyı geliştiren ve merkezi Stockholm'deki Karolinska Enstitüsü'nde bulunan Independent Pharmeceutica adlı özel şirket, nikotin aşısının 2. safhasını üç Kuzey ülkesinden 400 denek üzerinde deneyecekler. Aşının sigarayı bırakanlar ve yeniden başlamak istemeyenler üzerindeki etkilerini ölçecekler.

Şirket yetkilileri, aşının bu aşamada sigarayı bırakanlar ve başlamak istemeyenler üzerindeki etkisi gözlemlense de gelecekte aktif sigara tiryakilerinin bu alışkanlığı bırakmalarına yardım için kullanılabileceğini belirtiyorlar.

Şirketin İcra Kurulu Başkanı Lena Degling Wikingsson, aşının 2. safhasının denenmesinin ardından bunu daha ileriye taşımak için büyük bir ilaç fabrikası ile işbirliğine gitmeyi amaçladıklarını söyledi.

Aşıyı geliştiren araştırmacılara göre aşı, nikotin moleküllerini bağlayan antikorlar üreterek, bunların çok büyümesine neden oluyor ve böylece beyne girmesini engelliyor. Tiryaki de bu durumda nikotinden her zamanki gibi zevk almıyor ve aşırı sigara içme isteği de giderek yok olunca, bağımlığının ana nedeni ortadan kalkıyor.

Kaynak : AA

En sık rastlanan cinsel sorunlar


Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozukluğu Merkezi’ne iki yılda başvuran toplam 1002 kişi üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları, basın toplantısıyla açıklandı. Merkez Başkanı Ürolog Prof. Dr. Ferruh Şimşek, kendilerine başvuran 18-81 yaş arasındaki hastaların ortalama yaşının 35 olduğunu belirterek, bunların büyük çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğunu söyledi.

Bu durumun “cinsel sorunların erkekten kaynaklandığı” yönündeki yanlış inanışa bağlı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şimşek, şunları kaydetti: “Başvuran erkeklerin yüzde 50’sinde sertleşme bozukluğu, yüzde 42’sinde erken boşalma bozukluğu görülmektedir. Kadınların cinsel sorunlarında ise ilk sırayı yüzde 66 oranıyla cinsel birleşmeyi engelleyen vajinismus (cinsel ilişkiye müsaade etmeyecek oranda vajina kaslarında kasılama), yüzde 25 oranıyla cinsel istek azlığı, yüzde 17 oranıyla da orgazm bozuklukları izliyor. Araştırma sonuçlarına göre, cinsel sorunu olanların yüzde 77’si evlilerden oluşuyor.”

Prof. Dr. Şimşek, ABD ve İngiltere gibi ülkelerle karşılaştırıldığında, vajinismus ve erken boşalma sorunlarının Türkiye’de çok daha yüksek oranlarda saptandığını vurgulayarak, bu durumun kültürel farklılıklardan kaynaklandığını dile getirdi.

Sigaranın etkisi
Türkiye’de 40 yaşın üstündeki erkeklerde hafif, orta ve ağır düzeyde sertleşme sorunu yaşayanların oranının yüzde 60 civarında olduğunu ve yaş arttıkça bu oranın yükseldiğini bildiren Prof. Dr. Şimşek, “Türkiye’de ortalama 5 milyon erkekte sertleşme sorunu var. Bizim ülkemizde bu sorunun daha fazla olmasının nedeni, ağır sigara içici bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor” diye konuştu.

Prof. Dr. Şimşek, kendilerine başvuranların eğitim seviyeleri Türkiye ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, kişilerin cinsel sorunlarıyla uzun yıllar yaşadıklarını, sorun ortaya çıktıktan ortalama 4 yıl sonra doktora başvurduklarını belirlediklerini anlattı.

Cinsel işlev bozukluklarının bazen başka önemli hastalıkların habercisi olabileceğine de dikkati çeken Prof. Dr. Şimşek, “Bize cinsel bozukluk şikayetiyle başvuran 2 kişide beyin tümörü bulunduğunu tespit ettik” dedi.

Prof. Dr. Ferruh Şimşek, cinsel işlev bozukluklarının organik veya psikolojik nedenleri olabileceğini ifade ederek; ilaç, sigara ve alkol kullanımı ile depresyondan da kaynaklanabileceğini sözlerine ekledi.
Kaynak : Acıbadem Hastanesi

Çürük diş kalp krizi nedeni


SAĞLIKSIZ ve iltihaplı dişlerin insan vücudundaki bütün organları olumsuz yönde etkilediğini belirten Selimiye Devlet Hastanesi'nde görevli Diş Hekimi Sercan Ulugöl, “Çürükler başta kalp krizi olmak üzere görme bozukluğu, beyin, mide, böbrek ile romatizmal hastalıklara neden oluyor” dedi.

Ülkemizde İnsan salığını etkiliyen bir çok hastalığa neden olan ağız sağlığına yeterince dikkat edilmediğini vurgulayan Diş Hekimi Ulugöl, “Gerek bilinçsiz toplum, gerekse altyapının yetersizliği nedeniyle birçok insan diş bakımı ve tedavisi ile ilgilenmiyor. İhmal edilen diş sağlığı, başta kulak ve gözler olmak üzere tüm vücudu etkiliyor. Ne yazık ki birçok insanımız diş sorunu nedeniyle ya eklem romatizması hastalığına yakalanıyor, yada kalp krizi sonucu ölüyor” diye konuştu.

Kaynak : Hürriyet

Bitkisel ilaçlara dikkat


Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada, “Bitkisel ilaçların hekimden habersiz kullanımı, hastalığın belirtilerinin gizlenmesi sonucu yanlış teşhis konması ya da verilen ilaçlarla olumsuz etkileşme gibi sonuçlar doğurabilir” dedi.


Prof. Dr. Yeşilada, Çukurova Üniversitesindeki bir konferansa katılmak üzere geldiği Adana'da, son yıllarda sağlıklı ve uzun yaşamın son derece popüler bir konu haline geldiğini ifade etti.

Yıllardır “kocakarı ilacı” olarak bilinen bitkisel ürün ve ilaçların uzun yaşamın popüler hale gelmesiyle birlikte önem kazandığını belirten Prof. Dr. Yelişada, şunları kaydetti:

“Bu ürünlerin çok konuşulmasının iki nedeni var. Birincisi, son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar sonucu, bazı hastalıkların yaşam ve beslenme tarzında değişikliklerle önlenebileceği öğrenildi, bağışıklık sistemiyle ve besinlerin kimyasal yapılarıyla ilgili yeni bulgular ortaya çıktı. İkinci neden ise yazılı ve görsel basında sık sık bu konularla ilgili haberlerin yer alması. Yayınlanan kitapların sayısında da muazzam bir artış var ve internet ile herkes doğru ve yanlış her bilgiye kolayca ulaşabiliyor.”

Bitkisel ilaçların, özellikle hafif hastalıklarda etkili olabildiklerini, ancak tek başlarına bir tedavi yöntemi olamayacaklarını vurgulayan Prof. Dr. Yeşilada, “Maalesef, kişilerin para kazanma hırsı, kendilerine öne çıkarma dürtüsü, gazetelerin sansasyonel başlık takıntısı ve sağlık bilgisi olmayan kişilerin tedavi konusunda yanlış yaklaşımı, bitkisel ilaçların özelliklerinin abartılmasına neden oluyor” dedi.

“HASTALAR ÇEVRELERİNDEN ETKİLENİYOR”

Prof. Dr. Yeşilada, hastaların, tedavileri süresince çevrelerindeki farklı önerilerden etkilendiklerini belirterek, şöyle devam etti:

“Hastalar, tedavilerine yardımcı olmak amacıyla ilaçla birlikte ya da tedavinin yararlı olmayacağı endişesiyle ilacı bırakarak, çevrelerinden gelen bitkisel ilaç önerilerini uygulama çalışıyorlar. Genellikle bunu 'bir arkadaşım duymuş' şeklinde sorarlar, hekim de 'yararı yok ama istersen kullan' diyorsa, kullanmamazlık etmezler. Çünkü çevresinde yarar görmüş kişiler vardır.”

Söz konusu durumun önemli sakıncaları olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yeşilada, “Bazı satıcılarda ve güvenli olmayan internet sitelerinde bitkisel ilaçlarla şifa aramak isterken, şarlatanların eline düşüp para kaptıranların sayısı oldukça fazla. Ayrıca bazen sadece para kaptırmakla kalmayıp, yanlış tedavi uygulanmasına ve sonuçta istenmeyen durumların ortaya çıkmasına da neden olabilmekteler” diye konuştu.

Prof. Dr. Yeşilada, bitkisel ilaçların hekimden habersiz kullanımının, hastalıkların belirtilerinin gizlenmesi sonucu yanlış teşhis konma ya da verilen ilaçlarla olumsuz etkileşme gibi sonuçlar doğurabildiğini de sözlerine ekledi.
Özel Arama